top of page

1.İSLAMİYET

Günümüzde dünyanın hemen her tarafında yaşayan yaklaşık bir buçuk milyar insanı bünyesinde barındıran İslam, diğer evrensel dinlere kıyasla genç ve dinamik yapısıyla ve eşsiz Allah inancıyla dikkati çe­ ker. Terim anlamı itibarıyla Allah'a yönelmek, teslim olmak ve tevhit inancına bağlanmak anlamlarına gelen İslam, hala dünyanın en hızlı ya­ yılan inanç sistemlerinden birisi olarak karşımıza çıkar. Genelde İslam tarihinin Miladi 7. yüzyıl başlarında Hz. Muhammed'le birlikte başladığı düşünülür; ancak İslam kendi tarihini Hz. Muhammed'le ve Kur'an'la değil ilk insan Hz. Adem'le başlatır. Buna göre İslam tarihi insanlık tarihiyle özdeştir ve İslam hem ilk hem de son dindir; zira o, Allah'ın insanlık için öngörmüş olduğu yegane inanç sistemidir. Bu inanç sisteminin özünü Allah'ın emir ve iradesine teslimiyet oluşturmakta ve adını da bu özelliğinden almaktadır. Dolayısıyla İslam, bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinin adıdır. Peygamberlerin tebliğlerinin esasını ise Allah'ın varlık ve birliğini tanıyıp onun kudret ve iradesine teslim olma ilkesi oluşturmaktadır. Nitekim Kur'an'da Müslüman ismi birçok peygamberle irtibatlı olarak kullanılır. Örneğin Nuh, "Bana Müslümanlardan olmam emrolundu." demek­ te (10. Yunus, 72); İbrahim'e Müslüman olması emredilmekte (2. Bakara, 131); İbrahim ve Yakub, oğullarına, "Allah sizin için bu dini seç­ti, o halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz." tavsiyesinde bulun­ maktadır (2. Bakara, 132). Aynı şekilde İsrailoğullarına gönderilen peygamberler de İslam kelimesiyle aynı kökten gelen fiil ve isimlerle Allah'a teslim olmuş kişiler olarak takdim edilmektedir (5. Maide, 44). Yine Hz. Muhammed de kendisine, tebliğ ettiği dine inanan ilk Müslüman olmasının emredildiğini ve böylece Müslümanların ilki olduğunu bildirmektedir (6. En'am, 14 ve 163; 40. Mümin, 66).

 İslam'a göre böylelikle bütün peygamberler birer İslam peygamberi, onlara vahyolunan bütün ilah! mesajlar da insanlara İslamı öğreten ilah! kitaplardır. Allah, tarihsel süreçte tevhit akidesinden sapmalar söz konusu olduğunda tekrar tekrar elçiler göndererek, onlar vasıtasıyla in­ sanlara ilah! mesajını iletmiş, insanlığı sürekli uyarıp ikaz etmiştir. İslam peygamberlerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed ile ilah! vahyin son temsilcisi olan Kur'an ise insanlık tarihi boyunca İslam'ı insana anlatma ve öğretme konusundaki ilah! mesajın ya da kitabın kıyamete kadar kalıcı olmak üzere tashih edilerek yeniden ifade edilişidir. Bir diğer ifadeyle Kur'an'la birlikte ilah! vahiy tamamlanmış ve kemale ermiştir: Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak 1slam'ı seçtim (5. Maide,3)

kurani_kerim-4-1024x640
cami
a918811eshutterstock_83148877
Islamic-Mekkah-Kaabah-Wallpaper
1000
1
cami-adabı
unnamed
musluman_beyefendi-BbpQmsBhn9x
namaz-450x300
IMG_0169
IMG_0138
IMG_0110

Hz. Muhammed, farklı rivayetler arasında genel kabul gören kanaate göre Fil Vak'ası'ndan elli (veya elli beş) gün sonra Rebiülevvel ayının 12'sinde (20 Nisan 571) Pazartesi günü Adnaniler'in ana yurdu kabul edilen Mekke'de dünyaya geldi. Babası Abdullah o doğmadan kısa bir süre önce vefat etmişti; annesi ise doğumdan bir süre sonra vefat etti. Dolayısıyla yetim olarak doğan Hz. Muhammed kısa bir süre sonra annesini de kaybetmiş oldu. İlk yıllarını sütannesi Halime'nin yanında geçirmiş olan Hz. Muhammed'in annesinin ölümü sonrası bakımını dedesi üstlendi. Dedesi Abdülmuttalib, ölümünden önce sekiz yaşında olan Muhammed'in bakımını Abdullah ile anne-baba bir kardeş olan E­ bu Talib'e vasiyet etti. Ebu Talib, ölümüne kadar Hz. Muhammed'in bakımını üstlenerek onu himayesi altına aldı.

 Peygamberlik öncesi dönemdeki yaşantısında Hz. Muhammed'in içinde yaşadığı müşrik Arap toplumunun putperestliğinden uzak durma­ ya çalıştığı, ahlaka, adalete, yardımseverliğe ve benzeri erdemlere önem verdiği dikkati çeker. Öyle ki onunla ilgili olarak kullanılan Muhamme­dü'l-emin (güvenilir Muhammed) ifadesi onun bu üstün özelliğine işaret etmektedir. Yine bu dönemde Hz. Muhammed her zaman zayıfların ve ezilenlerin yanında olmaya gayret etmiş, Hılfu'l-Fudul gibi çeşitli yardım kuruluşlarında görev yapmıştır. Bu dönemde Hz. Muhammed her zaman sorun çözen bir hakem olarak halkın genel teveccühünü kazanmıştır. Örneğin Miladi 605 yılında Kabe, Kureyşliler tarafından yeniden inşa edilirken Hacerü'l-Esved'in yerine konulması hususunda ortaya çıkan ve şiddetli bir çatışmaya dönüşmesi an meselesi olan anlaşmazlık, o zamanlar otuz beş yaşlarında olan Hz. Muhammed tarafından çözülmüştür.

 Hz. Muhammed yirmi yaşını geçtiği sırada ticari seyahatlere çıkma teklifleri alıyordu. Hastalandığı için bizzat gidemeyen bir tüccarın mallarını götürüp başarılı bir sonuç elde edince yeni teklifler aldı. Onun Hatice bint Huveylid ile evlenmesi de bu ticari gelişmelerden sonra gerçekleşti. Bu evlilik sırasında kendisinin yirmi beş, Hatice'nin kırk yaşında olduğu söylenmekle birlikte Hatice'nin daha küçük yaşlarda bulunduğu da rivayet edilmektedir. Hatice'nin yirmi sekiz yaşında olduğu yolundaki rivayet bazı araştırmacılarca daha makul olarak kabul edilmektedir.

İçinde yaşadığı cahiliye toplumunun şirk temelli inançlarından, zulüm ve kaosa dayalı toplumsal yapısıyla, ahlaki zaaflarından uzak duran Hz. Muhammed'in, ciddi bir arayış içerisinde olduğu anlatılmaktadır. Onun zaman zaman şehirden uzaklaşarak sıklaşan aralıklarla Hira mağarasında uzlete çekildiği ve orada tefekkür ve murakabe şeklinde bir tür ibadet hayatı yaşadığı anlatılır. Nitekim Hira'da bulunduğu 610 yılı Ramazan ayının son on günü içinde bir gece, bazı rivayetlere göre pazartesi günü sabaha karşı melek Cebrail asli suretiyle gelmiş ve ona Kur'an'ın ilk ayetlerini getirmiştir. Hz. Muhammed, getirdiği yeni mesajın Mekke'deki dini ve içtimai geleneği sarsıcı mahiyette oluşu sebebiyle önceleri gizli tebliğde bulundu ve üç yıl kadar sadece yakın çevresini dine davetle yetindi. Hz. Peygamber o andan itibaren çevresindeki insanları lslam'a davet etmeye başladı. Bu davet üç yıl kadar gizlice sürdü. Önce eşi Hatice, ardından yakın dostu Ebu Bekir, Ali b. Ebi Talib ve Zeyd b. Harise, kızları Zeyneb, Rukıyye ve Ümmü Gülsüm Müslüman oldu. Üç yıllık gizli davet sırasın­ da Hz. Ebu Bekir'in yakın dostları olan Osman b. Affan, Zübeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf ve Talha b. Ubeydillah gibi kişiler de lslam'ı benimsediler. Dördüncü yıldan itibaren belli bir sayıya ve güven duygu­ suna erişen ilk cemaat kendini belli eder etmez Mekkeli müşriklerin şid­ detli hücum ve işkencelerine maruz kaldı. Mekke'nin ileri gelenleri ve liderleri bu yeni dini kesinlikle kabul edilemez ve Mekke'nin sosyal, siya­ sal ve ekonomik yapısı için tehlikeli buluyorlardı. Zira onlara göre insanları yalnızca Allah'ın tek ilahlığını ve rabliğini kabul etmeye davet eden bu inanç, Mekke'de kurulu olan yapıları ve inançları temelinden sarsacak bir şeydi. Zira Araplar o dönemde Allah'ın varlığına inanmakla birlikte onun aşkınlığından dolayı alemden adeta elini eteğini çekmiş olan bir üstün güç olduğuna inanıyor; Allah adına yeryüzünde insanlar üze­ rinde egemenlik yetkisinin Lat, Menat, Uzza gibi birtakım tanrısal varlıklarla kabile reisleri, toplumsal liderler, zenginler ve güçlülerde olduğunu kabul ediyorlardı. Bir bakıma bunlar Allah adına toplumda egemenlik tesis etmişlerdi. Bu yeni din ise bütün bunları tersyüz ederek, yalnızca Allah'ın uluhiyetini ve üstünlüğünü savunuyordu. Bu yeni söylemin bastırılması ve bu dinin yayılmasının engellenmesi için müşrikler, bu dinin, tespit ettikleri taraftarlarına acımasız bir takibat başlattılar.

Hz. Peygamber Mekke'de artan baskılar karşısında kendisine İslam mesajını tebliğ etmede daha özgür bir ortam aramaya çalışmış ve bu nedenle Mekke dışına yönelmiştir.622 yılında Mekkke’den Medine’ye  Müslümanlarla birlikte hicret etmiştir.

Hz. Muhammed’in peygamberliğinin on iki yılı Mekke’de, yaklaşık on yılı da Medine’de geçmiştir. O henüz hayattayken İslamiyet hemen hemen bütün Arap Yarımadası’nda yayılmıştır. Daha sonra da bu süreç Dört Halife Dönemiyle devam etmiştir.

 İslamiyetin temeli tevhit inancına dayanır. Tevhit; Allah’ın varlığı, birliği, eşi ve benzerinin olmaması anlamına gelir. İhlâs suresinde belirtildiği gibi “… O Allah’tır, bir tektir… Hiçbir şey ona denk ve benzer değildir.”(1) Allah ezelî ve ebedîdir. Bütün varlıkları yaratan ve yaşatan odur.

İslam dininde inanılması gereken bazı esaslar vardır. Bunlar imanın şartları olarak bilinir. İmanın şartları; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere inanmaktır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ise İslam’da emredilen başlıca ibadetlerdir. Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman dinin emirlerini yerine getirmekle yükümlüdür.

İslamiyete göre kişi vakit namazlarını tek başına veya camilerde cemaatle kılabilir. Ancak cuma, bayram ve cenaze namazlarının cemaatle kılınması zorunludur. 

İslam dini güzel ahlaka, ilim öğrenmeye önem verir. İnsanların düşünüp araştırmalarını, kendilerini geliştirmelerini ister. Örneğin kadın erkek her Müslümana ilim öğrenmeyi şart koşar. Hz. Muhammed bu konuyla ilgili hadisinde şöyle buyurur: “İlim öğrenmek kadın ve erkek her Müslümana farzdır.”(2) Emanetleri korumak, doğru sözlü olmak, yoksulları gözetmek, alçak gönüllülük, yalan ve iftiradan uzak durmak, sevgi, şefkat ve merhamet sahibi olmak İslam dininde önem verilen başlıca ahlaki ilkelerdir

2.YAHUDİLİK

İBRANİ:İbrani terimi, Yahudiler tarafından kurucu atalar olarak kabul edilen Hz. İbrahim, oğlu Hz. İshak ve torunu Hz. Yakup ile onların çocuklarını tanımlar.1

İSRAİL:Yahudilere göre İsrail terimi, “Tanrı’yla uğraşan” anlamında Hz. Yakup’un lakabıdır. Hz. Yakup, kendini ‘Tanrı adamı’ olarak tanıtan birisiyle güreşmiştir. Hz. Yakub’u yenemeyen bu kişi, ‘Tanrı’yla ve insanlarla güreşip yendin. Artık sana Yakup değil İsrail denecek” diyerek onu kutsamıştır.2  Bu olaydan sonra İbraniler, Babil sürgününe (MÖ 587) kadar İsrail ve İsrailoğulları olarak anılır.

YAHUDİ:Yahudi terimi, Babil sürgünü sonrası ortaya çıkmıştır. Babil halkı, Yahuda’dan sürgün edilen

İsrailoğullarını ‘Yahudalı’ anlamında ‘Yahudi’ olarak adlandırır. Bu tarihten itibaren İsrailoğulları, Yahudi olarak anılmaya başlanır. Yahudi kavramından türetilen Yahudilik, bu tarihten itibaren Hz. Musa’nın getirdiği dinin adı olmuştur.

MUSEVİ:Musevi terimi, Hz. Musa’nın şeriatına bağlı kimse anlamındadır. Yahudiler, Türkiye’de kendilerini ‘Musevi’ olarak adlandırırlar. Örneğin ‘Türk Musevi Cemaati’ veya ‘Türkiye Musevileri Hahambaşılığı’ böyledir.

 

 

Yahudileri tanımlamak için pek çok terim kullanılmıştır. Bunlar­ dan İbrani, İsrail ve Yahudi terimleri diğerlerine nazaran ön plana çıkmıştır. Bu terimlerin kullanımında çoğu zaman hata yapılır. İbrani terimi İsrail ve Yahudi terimi yerine, İsrail terimi İbrani ve Yahudi terimi yerine, Yahudi terimi de İbrani ve İsrail terimi yerine kullanılır. Halbuki bunların her biri Yahudi tarihinde belli bir döneme işaret eder.

 Tevrat'a göre bütün insanlar tek bir atadan gelmiş ve Hz. Nuh'un oğulları zamanına kadar insanlar arasında ırk bakımından bir ayrım olmamıştır. Geleneksel Yahudi anlayışına göre Hz. Nuh'un Ham, Sam ve Yafes adında üç oğlu vardı. Bunların her biri, bir milletin atası olmuştu. Ham Hamilerin, Sam Samilerin, Yafes de Yafesilerin atasıydı. Bunlardan Sam ve onun soyu diğerleri arasında seçkin bir yere sahipti. Sam'ın soyundan gelen Eber, Hz. İbrahim'in büyük atasıydı. Bu nedenle, Hz.  ibrahim'e "Eber'in soyundan" anlamında İbrani (İvri), onun konuştuğu dile de İbranice (İvrit) denmişti.

 

İbrani terimi, Yahudiler tarafından ilk atalar olarak kabul edilen Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakub ile onların çocuklarını tanımlar. Hz. ibrahim'in diğer oğlu Hz. İsmail bunun dışında tutulur.

 Yahudiler tarafından ilk Yahudi atalarının sonuncusu kabul edilen Hz. Yakub, başından geçen bir olay sonrasında İsrail lakabını alır. Tevrat'ta anlatıldığına göre kendisini "Tanrı adamı" olarak tanıtan bir adam Yakub'un karşısına çıkmış ve onunla sabaha kadar güreşmiş, fakat onu yenememiştir. Sabah olunca, adam Yakub'u kutsamış ve ona "Tanrı'yla uğraşan" anlamında "İsrail" (Yisrael) lakabını vermiş, soyuna da "İsrailoğulları" (Bney Yisrael) demiştir. Bu olaydan sonra İbraniler, İsrail (ve bazen israiloğulları) olarak anılmaya başlanmıştır.

İbraniler, Hz. Yakub'dan Babil sürgününe (Mö 587) kadar olan dönemde İsrail olarak anılmıştır. Bu halk, Babil sürgünü sonrasında, Hz. Musa'nın dinini kabul etmiş Samirilerden kendini ayırmak için Yahudi adını almıştır.

 Babil sürgünü sonrasında 'Yahudi' isminin ön plana çıkmasıyla birlikte İsrail ismi de kullanılmaya devam etmiştir. "İsrail", genel tarihi anlamda, "Yahudi" ise özel ve yaşayan bir kavmi tanımlamak için kullanılmıştır. Tarih içinde bu iki isim, karakterle ilgili bir muhteva da kazanmış; 'İsrail' olumlu karakteri, 'Yahudi' ise olumsuz karakteri belirtir olmuştur. 'Yahudi' isminin pejuratif, yani küçük düşürücü bir anlam kazanması dolayısıyla Yahudiler, Hıristiyan topraklarında zaman zaman · bu isim yerine 'İsraeli' (İsraelite) ismini kullanmayı tercih etmişlerdir. Yahudiler, azınlıkta bulundukları Müslüman ülkelerde de 'Yahudi' yerine 'Musevi' ismini kullanmayı tercih etmişlerdir.

 Bugün Yahudiler, 'Yahudi' isminin yanında 'İsrail' ismini de kullanmaktadırlar. Yahudi geleneğine göre İsrail, bir halka verilen isimdir. Bu halkın yaşadığı topraklara İsrail Toprağı (Eretz Yisrael), kurduğu devlete de İsrail Devleti (Medinat Yisrael) denir. 1948'de Filistin' de kurulan devletin vatandaşlarına, etnik kökenine bakılmaksızın "İsraeli" (İsrailli) denmektedir. Yahudi ismi ise ırken ve dinen Yahudi olanlar için kullanılmaktadır.

 Kur'an-ı Kerim'de İsrail, İsrailoğulları (Beni İsrail) ve Yahudi (Yahud, Hadu) kelimeleri geçmektedir. İsrail kelimesiyle Hz. Yakub kastedilmektedir. Kur'an'da Hz. İsa'dan önceki Yahudilerin 'İsrailoğulları', ondan sonrakilerin ise 'Yahudi' adıyla anılmakta oldukları dikkati çeker.

Yahudilik, vadedilmiş topraklarla özdeşleşmiş bir millet hayatını, ortak bir inancı, dili, edebiyatı, folkloru, kanunu ve sanatı ihtiva eden bir dindir. Bazı Yahudi otoritelere göre Yahudilik, Yahudiler tarafından üretilen bir medeniyettir.

 Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi Yahudilik, sadece Şema Yisrael (Yahudiliğin kelime-i tevhidi) cümlesini ikrar edenlerin dini değildir. Yahudi olmanın temel ön şartı, Yahudi bir anne babadan veya en azından Yahudi bir anneden doğmaktır. Milliyeti bakımından Yahudi olmayıp sonradan Yahudiliğe giren kimse de Yahudi sayılır. Ancak bu kişi, Yahudiliğe girmekle sadece din değiştirmiş olmaz. Aynı zamanda milli­ yetini de değiştirmiş olur. Bu bakımdan 'Yahudilik' terimi, belli bir ırka, kültüre ve dine mensubiyeti ifade eden çok kapsamlı bir anlam ihtiva etmektedir. Bu yönüyle de Yahudilik, diğer dinlerden farklılık gösterir.

Yahudilikte Tanrı ile İsrailoğulları arasında ilâhî vahye aracılık eden peygamberlik müessesesi vardır. Yahudi kutsal kitabı Tanah’ın ikinci bölümü olan ‘Neviim’,  Peygamberler demektir. Yahudi kutsal kitabında peygamberi ifade eden çeşitli kavramlar bulunmaktadır. Bunların başında ‘nebî’ (nevi) gelir. Nebi, Hz. İbrahim ve Hz. Musa gibi Tanrı’dan vahiy alan kimseler için kullanılır. Yahudilikte vahyin en üstün şekli, hiçbir aracı olmadan doğrudan Yehova’dan alınan vahiydir.

Yahudilikte peygamberlik Hz. İbrahim’le başlar, Hz. Musa’yla zirveye ulaşır ve Malaki’yle son bulur. Yahudi inancına göre peygamberler arasında sadece Hz. Musa vahyi aracısız almıştır. Bu yüzden onun dinde özel bir yeri vardır.

         Kur’an-ı Kerim’de peygamber oldukları haber verilen Hz.Davut ve Hz. Süleyman, Yahudilerce peygamber kabul edilmez. Yahudilere göre onlar Yahudi tarihinin iki büyük kralıdır.

 

p13-13-2-300x216
151220122351535533326_2
6
Tora
timthumb

Tanah, Tora (Tevrat), Neviim ve Ketuvim olmak üzere üç bölümde toplam 24 kitaptan oluşur. Tanah’ın ilk bölümü Tora (Tevrat), dünyanın yaratılışından Hz. Musa’nın vefatına kadar geçen olayları ve Tanrı’nın İsrailoğullarına verdiği hükümleri içerir.

Yahudiliğin Islam’daki gibi bağlayıcı bir amentüsü (inanç esasları) yoktur. Yahudilik inançtan ziyade pratiği öne çıkaran bir dindir. Tevrat’taki ‘On Emir’22 pek çok Yahudi din bilgini tarafından Yahudiliğin temelini oluşturan prensiplerin özeti kabul edilmiştir. Fakat söz konusu emir ve yasaklar birer iman esası olmaktan çok pratik hayata yönelik düzenlemelerdir

Yahudilikte inanç esaslarını bugünkü şekliyle tespit eden kişi, Yahudi din bilgini Musa b. Meymûn’dur.

 

ON EMİR

(Hz. Musa’ya Sina’da taş tabletler üzerine yazılı olarak verildiğine inanılan ilk ilâhî emirlerdir.)

  1. Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrın benim.

  2. Başka ilâhlara tapmayacaksın.

  3. Tanrı’nın ismini boş yere ağza almayacaksın.

  4. Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın.

  5. Babana ve anana hürmet edeceksin.

  6. Katletmeyeceksin.

  7. Zina etmeyeceksin.

  8. Çalmayacaksın.

  9. Komşuna karşı yalan şahitlik etmeyeceksin.

  10. Komşunun evine tamah etmeyeceksin.

On Üç İman Esası

(Musa b. Meymun'un oluşturduğu emirler)

  1. Tanrı’nın varlığına ve her şeyi yarattığına,

  2. Tanrı’nın birliğine,

  3. Tanrı’nın bir cisminin olmadığına ve tasvir edilemeyeceğine,

  4. Tanrı’nın ezelî ve ebedî olduğuna,

  5. Ritüellerin sadece Tanrı’ya yapılacağına,

  6. Peygamberlerin bütün sözlerinin doğruluğuna,

  7. Mûsâ’nın gelmiş ve gelecek bütün peygamberlerin en büyüğü olduğuna,

  8. Mevcut Tevrat’ın Tanrı tarafından Mûsâ’ya verilenle aynı olduğuna,

  9. Tevrat’ın değiştirilmeyeceğine ve son şeriat olduğuna,

  10. Tanrı’nın insanların bütün düşüncelerini ve eylemlerini bildiğine,

  11. Tanrı’nın emirlerini yerine getirenleri mükâfatlandıracağına, karşı gelenleri cezalandıracağına,

  12. Mesih’in gelmesi gecikse de geleceğine,

  13. Tanrı’nın ölüleri dirilteceğine inanmak.

3.HRİSTİYANLIK

MS 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun gölgesinde ortaya çıkan Hıristiyanlık günümüzde iki milyarı aşkın bağlısıyla dünyanın en yaygın dinsel geleneği konumundadır. Hıristiyanlığın bünyesinde gelişip kurumsallaştığı Roma İmparatorluğu dinsel açıdan çoğulcu bir yapıya sahipti. Yunan ve Roma inançları ağırlıklı olarak revaçtaydı. Mö 1. yüzyıl­ da imparatora tazim ve ibadet, ona bağlılığın sembolü olarak imparatorlukça teşvik edilmekteydi. Ayrıca imparatorluk bünyesinde etkin olan ortadoğu kökenli olan 'sır dinleri' oldukça yaygındı. Sır dinleri senkretik bir etkileşimle bazı inançları birbirlerinden ödünç almış ve böylece zamanla ortak özellikler taşımaya başlamıştır. 

Bu ortak özelliklerin başında hiç şüphesiz ölen ve dirilen kurtarıcı tanrı motifi gelmekteydi. Sır dinleri mensupları kurtarıcı tanrının ölümüne ve yeniden dirilmesine iştirak ederek ölümsüzlüğe ulaşacaklarına inanmaktaydılar. Ölen-dirilen kurtarıcı tanrı motifi bağlamında ifade edilen bu sır dinleriyle Hıristiyan­ lığın inkarnasyon ya da tenleşme, teslis ve kefaret gibi temel doktrinlerinin karşılaştırılması ilginçtir.

Hz. İsa onları birçok kez inanmaya, dürüst olmaya, kötülükten Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde Yahudilik içinde birçok mezhep hareketi dikkati çekmektedir. Bunların başında Yahudi inancının Helen kültürü ile meczolmasını engellemeye çalışan ortodoks Yahudi inanç ve uygulamalarının temsilcisi olan Ferisiler ile aristokrat sınıfı oluşturan, sadece yazılı geleneği otantik kabul eden ve Kudüs mabedinin kontro­ lünü elinde tutan Saddukiler gelmektedir. Ayrıca Roma idaresiyle uzlaşmayı hiçbir şekilde kabul etmeyen ve her fırsatta Roma'nın Filistin böl­ gesini işgaline karşı olan fanatik, isyancı bir grup olan Zelotlar ile Kum­ ran bölgesinde yaşayan, her türlü şiddete karşı olan, cemaat içi disiplin kurallarına bağlı olan ve sabırsızlıkla Yahudileri yabancı işgal ve baskılardan kurtaracak olan Mesihin gelmesini bekleyen Esseniler de Yahudilik içerisindeki mezheplerdendi. İdeal kral ve kurtarıcı anlamında bir Mesih beklentisinin, İsrailoğulları arasında görülmeden önce Mısır'da yaygın bir inanç olduğu bilinmektedir. İsrailoğullarının ilk iki kralı olan Saul ve Davud atanmak/takdis edilmek suretiyle krallığa yükseltilmişti. Baskı, zulüm ve işgale uğrayan sonraki nesiller sürgün döneminde Davud'u ideal kral olarak görerek onun soyundan gelecek ve İsrailoğullarını baskı ve zulümden kurtarıp Davud dönemindeki muhteşem krallığı tekrar kuracak Tanrı tarafından takdis edilmiş kurtarıcı bir kral/Mesih beklemeye başlamışlardı. Yunan-Roma idaresi altında özellikle de MS 1. ve 2. yüzyıllarda bu Mesih beklentisi öyle güçlü bir hale geldi ki bu dönemde pek çok Mesih ortaya çıktı. İşte Hz. İsa, böyle bir dönemde ortaya çıktığı için taraftarlarınca bir Mesih olarak görülmüştür.

Hz. İsa, Allah’ın bir mucizesi olarak babasız dünyaya gelmiştir. Onun annesi Hz. Meryem’dir.(2) Tıpkı Hz. Musa, Hz. Davut gibi Hz. İsa da İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilmiştir. Ancak İsrailoğulları Hz. İsa’ya inanmamışlardır. Üstelik Allah’ın peygamberine iftira atıp eziyet etmişlerdir. Onu toplum kaçınmaya çağırmıştır. Ancak onlar inanmamışlardır.

Hz. İsa, İsrailoğullarına çeşitli mucizeler göstermiş ancak onlar yine de inkârcılıklarına devam etmişlerdir. Ona iftira atıp dönemin Roma İmparatorluğu yöneticilerine şikâyette bulunmuşlardır. Başlangıçta Hz. İsa’ya sadece on iki kişi inanmış ve bunlara havariler adı verilmiştir. Bu havarilerden biri İsa Peygamber’e ihanet etmiş, onun İncil Hristiyanların kutsal kitabıdır.

yerini Romalılara haber vermiştir.(3) Roma yöneticileri tarafından tutuklanan Hz. İsa, idama mahkûm edilmiştir. Yahudi ve Hristiyan inancına göre öldürülmüştür. İslam’a göre ise o ne öldürülmüş ne de asılmıştır. “… Bilakis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine kaldırmıştır.”(4)

 

Hristiyanlık, Hz. İsa’nın doğum yeri olan Nâsıra kasabasına nispet edilerek Nasranilik olarak da adlandırılır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havariler çeşitli yörelere dağıldılar. Onun bildirdiği ilkeleri yaymaya başladılar. Onların, özellikle de Aziz Pavlus’un çalışmaları sayesinde Hristiyanlık kısa zamanda pek çok taraftar buldu.

book-3086480_960_720

book-3086480_960_720

126611

126611

chrzestni

chrzestni

Kutsal-Vaftiz-töreni

Kutsal-Vaftiz-töreni

fft5_mf962686

fft5_mf962686

84884aa7-cdf2-47dc-a0dd-5ce3499d12eb

84884aa7-cdf2-47dc-a0dd-5ce3499d12eb

asFUwZDyfjk

asFUwZDyfjk

1492705960_507322_1492706461_album_normal

1492705960_507322_1492706461_album_normal

18757

18757

images (2)

images (2)

Hıristiyanlıkta kutsal kitap 'Bible' (Kitab-ı Mukaddes) diye adlandırmaktadır. O, Eski Ahit adı altında Yahudilerin kutsal yazıları ve Yeni Ahit adı altında Hıristiyan yazıları olmak üzere iki temel bölümden oluşmaktadır. Hıristiyan inancına göre Eski Ahit, Tanrı'nın Hz. Musa ile Sina'da yaptığı ahdi temsil etmektedir. Yeni Ahit ise İsa'nın havarileriyle son akşam yemeğinde yaptığı sözleşmeyi temsil etmektedir. Bu özellikleriyle Eski ve Yeni Ahitte konuşan tanrı aynı tanrıdır; ancak Eski Ahit tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Zira onun layıkıyla anlaşılabilmesi için Yeni Ahit'e ihtiyaç vardır.

Hıristiyan inancına göre Eski Ahit'in en temel işlevi İsa Mesih'in gelişini müjdeleyen ifadeler taşıması ve bir bakıma insanlığı Yeni Ahit dönemine hazırlamasıdır. Dolayısıyla Hıristiyanlıkta Kitab-ı Mukaddes içerisinde özellikle Yeni Ahit ayrıcalıklı bir önem taşımaktadır. Yeni Ahit'i oluşturan yazılar temel özellikleri açısından şöyle sınıflanabilir:

       1. Rivayete dayanan kutsal yazılar: Bunlar Markus, Matta, Luka ve Yuhanna İncilleri ve Resullerin İşleri adlı kitaplardır.

       2. Mektuplar: Pavlus'un 13 mektubu (Romalılara Mektup; Korintilere Birinci Mektup; Korintlilere İkinci Mektup; Galatyalılara Mektup; Efeslilere Mektup; Koloselilere Mektup; Selaniklilere Birinci Mektup; Selaniklilere İkinci Mektup; Timoteyus'a Birinci Mektup; Timoteyus'a İkinci Mektup; Titus'a Mektup; Filimun'a Mektup), İbranilere Mektup, Yuhanna'nın Üç Mektubu; Petrus'un İki Mektubu, Yakub'un Mektubu ve Yahuda'nın Mektubu.

         3. Apokaliptik yazılar: Bu kısmı da 1545 yılında yapılan Trent konsilinde Yeni Ahit külliyatına dahil edilen, Tanrı'nın nihai zaferi konusunda vizyonvari bir şekilde bilgi veren Vahiy kitabı oluşturmaktadır.

Hz. İsa’nın sağlığında İncil yazıya geçirilmediğinden Hristiyan din adamları tarafından onun vefatından sonra birçok İncil yazılmıştır.  Ancak 325 yılında İznik Konsili’nde Hristiyan din adamları bu İncillerden dört tanesini kabul etmişlerdir. Bunlar Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir. Dört İncil’in dördü de Yeni Ahit’te yer almaktadır.

Roma İmparatoru Konstantin’in 313 yılında Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra bu din hızla yayılmıştır.

Hristiyanlıkta Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan üçlü bir tanrı inancı vardır. Buna “teslis” denir.

Hristiyanlıkta sakrament olarak adlandırılan çeşitli ayinler vardır. Vaftiz, günah itirafı ve ekmek şarap ayini bunlardan başlıcalarıdır. Bu dine göre Hz. Âdem ve Havva cennette Allah tarafından kendilerine yasak kılınan meyveyi yedikleri için günahkârdırlar. Bu günah onların çocuklarına da sirayet eder. İşte bundan dolayı da Hristiyanlıkta yeni doğan bebekler, üzerlerine hafifçe kutsal su serpilerek vaftiz edilir. Ekmek şarap ayini, Hz. İsa’nın, havarileriyle yediği son akşam yemeği anısına düzenlenir. Bu ayin, pazar günleri kiliselerde yapılır. Hristiyanlıkta ibadet yerleri kilise, din adamları ise rahip, rahibe veya papaz olarak adlandırılır. Bu dinde günah işleyen kimseler, kiliseye giderek günah itirafında bulunurlar. Papaz da o kişinin günahını bağışlar.

Hz. İsa’nın idam edildiği çarmıh (haç) ve kiliselerde bulunan çan, Hristiyanlığa ait başlıca dinî sembollerdir. Bu dinde, tarihî süreç içinde ortaya çıkıp yaygınlaşmış belli başlı üç büyük mezhep vardır. Bunlar Katoliklik, Ortadoksluk ve Protestanlıktır.

NOT:*Yaşayan Dünya Dinleri (DİYANET İŞLERİ BAŞKANLĞI)

      *Dinler Tarihi Kitabı (12.SINIF) YAZARLAR:Doç.Dr.Ali Osman Kurt,Doç.Dr.Ali Aykıt.

      *Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitabı(12.SINIF) Nazım ĞENÇ

      *Çeşitli internet siteleri

                                                      

bottom of page